14 Şubat 2010 Pazar

Evimizdeki makineler

dikiz deliği

Görünmeden görmek, insanoğlunun en eski isteklerinden biridir. Bu istek, ef­sanelerde, peri masallarında, hattâ mo­dern hikâye ve romanlarda bol bol dile getirilmiştir.

Dışardaki insanların meraklı bakışla­rından korunmak için birtakım düzen­ler yapılmıştır: Pancurlar, jalûziler, perdeler gibi... Dış kapılara yerleştiri­len dikiz delikleri ise, görünmeden görmeyi sağlayan araçlardır. Dikiz deliği, küçük bir mercekten ya­pılmıştır. Tıpkı dürbünün tersiyle ba­kıldığında olduğu gibi, kapı önündeki sahanlığın küçük bir görüntüsünü verir.

elektrik zili

Elektrik zilinde, önünde salınır bir ar­matür bulunan küçük bir elektromık­natıs vardır. Akım geçtiği anda, elekt­romıknatıs, armatürü çeker. Armatü­rü taşıyan yay - şerit, dokunmakta ol­duğu bir diğer yay - şeridin kontaktö-ründen ayrılır ve devre açılmış olur. Bunun üzerine birinci yay - şerit, ar­matürü eski yerine getirir. Temasın tekrar sağlanmasıyla, akım yeniden ge­çer. Armatür çekilince, devre yine açı­lır ve bu böylece, düzenli olarak sürüp gider. Titreşen armatür ise, zilin çanı­na hafif hafif ve kesik kesik vurarak, onun çalmasını sağlar.

elektrik tavası

Elektrik tavası, kızartmaların çok kısa bir süre içinde yapımını sağladığı gibi, yağ dumanlarını ve kızartma kokuları­nı da hatırı sayılır ölçüde azaltır. Termostatları çift maden şeritli olan elektrikli tavalar, 180 - 200 santigrat derece ısı sağlarlar. Bazı elektrik tava­larının "termoplonjör" adı verilen ısı­tıcı rezistansları, yağa batmış durum­dadır; bazılarının rezistansı ise, kabın gövdesi içine gömülüdür. Elektrik ta­vasının kabı, paslanmaz, çelikten, alü­minyumdan ya da alüminyumun diğer madenlerle olan alaşımından yapılmış­tır. Kabın oturmalıkları plâstiktendir.

buzdolabı

Buzdolabı çalışırken duyduğumuz vın­lama, bir motor sesidir. Çalışmakta olan bir motor, her zaman sıcaklık verir. Buzdolabında ise, tersine, soğukluk sağlamaktadır.

Buharlaşan bir sıvı, çevresini soğutur; sıvının buharlaşmasıyle elde edilen küçük kalori sayısı, motorun sağladığı kalori sayısından üstündür, işte bu prensipten yararlanılarak, buzdolapla-rında mekanik soğutma yapılır. Buzdolaplarında genellikle amonyak, metil klorür, freon gibi kolayca buhar­laşan, soğutucu sıvılar kullanılır. Evle­rimizde besin maddelerini bozulmadan saklamaya ve buz yapmaya yarayan buz­dolapları, sıkıştırma (kompresyon) yoluyla çalışan soğutuculardır. Buzdolabında başlıca şu parçalar yer alır: Buharlaştırıcı, sıkmaç (kompre­sör) ve kondansör. Bunlar, aralarında kapalı bir dolaşım sağlayacak biçimde bir boru düzeniyle birbirlerine bağlıdır. Soğutucu sıvı, buharlaştırıcıda buhar­laşır. Buharlaşırken de, buharlaşma ısısı­nı çevresindeki donmaz havadan ya da sıvıdan alır, yâni çevresini soğutur. Bir elektrik motorunun çalıştırdığı kompresör, buharı emer ve sıkıştırıp sıvılaştırarak kondansöre gönderir. Kondansör ise aldığı kalorileri dışarı verir.

Normal bir buzdolabı, en sıcak havada bile — 15 santigrat derecelik bir soğut­ma sağlayabilir.

ekmek kızartacağı

Ekmek kızartmada kullanılan âletle­rin en basiti, bir ocak üzerine konulan ızgara telidir. Bu iş için ızgara teli ye­rine, madenî bir kafesle desteklenmiş bir amyant levhadan da yararlanılabi­lir. (Amyant, ateşe dayanıklı liflerden oluşmuş bir madendir; bu yüzden yan­maz kumaş dokumacılığında da kulla­nılır.) Modern ekmek kızartacakları elektriklidir. Bunlar, bir termostat ve küçük bir mekanik düzenle donatılmış­lardır. Bu âlette, ekmek dilimleri kı­zardıkları zaman, ısıtıcı rezistansı bes­lemekte olan akım kesildiği gibi, dilim­ler de oldukları yerden dışarı fırlarlar.

çamaşır makinesi

Çamaşır makinesiyle çamaşır yıkama işine ne ince ve ayrıntılı elektrik olay­larının karıştığını bilir misiniz?- Bu olaylar sayesindedir ki, sabunlu sularla çıkan kirler, tekrar çamaşırlara bu­laşmazlar. Şöyle ki, temizleme madde­lerinin daha da artıracağı bir eksi elek­trik yükü, hem kumaşın dokusuna, hem de atılacağı kir parçacıklarına uygulanır. İki eksi yük birbirini ite­ceğinden, kirler de kumaşın dokusun­dan ayrılırlar. Bugünün gelişmiş çamaşır makineleri, suyu ısıtma, çalkalama (bir elek­trik motorunun çalıştırdığı kasnak ve paletlerle), kullanılmış suyu bo­şaltma ve temiz çamaşırı sıkıp kurut­ma işlemlerini yapabilecek bir düzene sahiptirler. İşlerin otomatik olarak yürüyebilmesi için, bu makinelerde bir termostat (ısı ayarlayıcı aygıt), bir senkron motoru (zaman ayarlayıcı aygıt) ve bir şamandıra (su düzeyini ayarlayıcı aygıt) bulunur. Elektronik tekniği, ev işlerini de çok kolaylaştırmıştır. Ev kadını, çamaşır makinesi için gerekli çalışma progra­mım hazırladıktan sonra kendini rahat­lıkla başka işlere verebilmektedir. En­düstride kullanılan çamaşır makineleri, teknik imkânlar bakımından daha da zengindirler.

elektrikli kahve değirmeni

Baharat öğütmeye yarayan el değirmen­leri, çekirdek kahveyi öğütmekte de yüzyıllarca kullanılmıştır. Bugün hâ­lâ pek çok Türk evinde, bu el değir­menlerinden vardır. Batı ülkelerinde ise. artık bunlara birer antika eşya gö­züyle bakılmakta ve elektrikli kahve değirmenleri kullanılmaktadır. Elek­trikli kahve değirmeninin üst kısmın­da, çekirdek kahvenin konulduğu bir kap vardır. Kabın içinde de, bir keskin kanat bulunur. Değirmenin gövdesin-deki motorun döndürdüğü bu kanat, kahveyi öğütür.

cilâ makinesi

Ortaçağ insanları, baldan hem şekerli bir besin maddesi olarak yararlandılar, hem de balmumu elde ettiler. O devrin insanları, balmumuyla mühür, meşale, mum yapıyorlardı. Günümüzde balmu­mu, arıtılıp beyazlaştırıldıktan sonra, güzellik kremlerinin yapımında; sarı ha­liyle de mobilya ve tahta döşemeleri parlatmak için kullanılmaktadır. An­cak, tahta parkelerin cilâlanması zor ve yorucu bir iştir. Ama, elektrikli cilâ makineleriyle, bu işin kolayca üstesin­den gelmek mümkündür. Özel fırçalar ve bir keçe parçası ile donatılmış olan makine, döşemeyi temizler ve parlatır.

alafranga kahve cezvesi

Alafranga kahve cezvesi, içine.çekilmiş kahve konulan, küresel ve dibi delik bir kaptan meydana gelmiştir. Kaynar su, çekilmiş kahvenin üzerine dökülür. Bu su, kahvenin tadını kokusunu ve rengini aldıktan sonra, cezvenin dibi­ne süzülür. Ayrıca, çamaşır makinesi gibi çalışan: üst üste oturmuş, geçişli iki kaptan meydana gelme, basınçlı cezve­ler de vardır. Bu cezveler ısıtıldığı za­man, küre kap içindeki havanın basın­cıyla, su, yukarı çıkar. Isıtma bitince de, kahveyle birlikte yeniden aşağı.

bulaşık makinesi

İşte, uzun yorucu bir ev işini kolaylaş­tıran bir makine daha!.. Bulaşık maki­nesinin çalışması, çamaşır makinesinin-kine benzer. Nitekim hem çamaşır, hem de bulaşık yıkayan makineler vardır. Bulaşık makinesinin kafesli sepetlerine konulan bulaşıklar, bir fıskiyeden çı­karcasına fışkıran ve arasıra da done döne gelen suyla çalkanıp yıkanırlar. Ayrıca sepetler de kendi eksenleri çev­resinde dönerler. Yıkanmış kaplar ve âletler, buharla sterilize edilirler. Bun­ları, gerekince kullanmak üzere, maki­nede dizili bırakmak da mümkündür.

elektrik ütüsü

Bugünün elektrik ütüsü hafif, kulla­nışlı, pırıl pırıl krom ya da nikel kap­lı, üzerinde yalıtkan bir tutamağı bulu­nan bir âlettir. Ütünün parlak ve pas­lanmaz tabanı, kumaşın üzerinde ko­layca kayar. İç tarafında bir ısıtıcı re­zistansı vardır. Akım geçerken, âletin kırmızı lâmbası yanar. Bir termostat da ütünün sıcaklığını ayarlar. Ütüle­cek kumaşın keten, pamuklu, yünlü olması gerekir.

fön

Madensel bir mahfazanın içine ısıtıcı bir rezistansla birlikte bir vantilatör yerleştirin (vantilatörü çalıştırmak için bir elektrik motoru ve bu motora akımı iletecek yumuşak bir kordon yeterlidir). Bu mahfazanın üzerine hava delikleri açın ve mahfazaya bir de tutamak ekleyin. Böylelikle, <I>fön </I>denilen saç kurutma âletini elde etmiş olursunuz. Âlet, hem soğuk, hem de sıcak hava üfürebilir. Nitekim, fön'ün komütatö-rünü üç ayrı durunla getirmek müm­kündür. Birinci durumda âlet stop eder. ikinci durumda yalnızca vantila­tör çalışır. Üçüncü durumda ise van­tilatör çalıştıktan başka, elektrik akımı rezistansı ısıtır ve fön, sıcak hava verir. Lüks otellerle lokantalarda kullanılan el kurulama âletleri de aşağı yukarı fön'e benzerler. El yıkama yerlerinde, duvarlara asılı olan ve istenilen yöne çevrilebilen bu âletlerin üfürdükleri sıcak hava, müşterilerin ellerini birkaç saniyede kurulayıverir. Kuaför salonlarında. mizanpili için kullanılan fön'ler, bir ayak üzerine oturtulmuştur. Fön'ün kask'ı, ıslak bi­gudilere sarılmış ve başın üstünde filey­le sımsıkı toplanmış saçları tamamen örter. Müşteri, saçları kuruyana kadar, fön'ün üfürdüğü sıcak havayı hisseder ve çıkardığı sürekli uğultuyu duyar. Buna karşılık, konuşmaları işitmez. Bu yüzden, bazı fönler, müzik dinlemeyi sağlayan kulaklıklarla donatılmıştır.

şofben

Özellikle banyolarda sıcak su elde etme­ye yarayan şofbenler, havagazı, bütan-gazı gibi gaz yakıtlarla ya da elektrikle çalışırlar. Caz yakıtla çalışan şofben, iki ayrı borudan gaz ve soğuk su alır, bir üçüncü borudan da sıcak su verir. Elek­trikli şofbende ise, sıcak su, aygıtın haznesine daldırılmış bulunan bir elektrik rezistansının verdiği ısıyla sağ laııır. Şofbenler, anî-ısıtmalı ve sıcak su-biriktirmeli olmak üzere iki çeşittir­ler. Anî-ısıtmalı şofbenden, aygıt çalış­tırıldığı sürece sıcak su alınabilir. Sıcak su-biriktirmeli şofbeni sürekli çalıştır­maya gerek yoktur.

elektrik süpürgesi

Bugün elektrikli âletler satılan bir ma­ğazaya girip de: Bana çeşitleri­nizi gösterir misiniz?" Diyecek olsanız, satıcı herhalde gözlerini faltaşı gibi açarak, yüzünüze bakakalır. Oysa 1906 yılında, Fransa'da, Robert Bimm tara­fından yapılan ilk toz-emici, adını taşımaktaydı. elle çalıştı­rılan bir pompa aracılığıyla işliyordu. Tabiî, yapımcılar buna bir elektrik mo­toru takmakta gecikmediler. Günümüzde kullanılan modern elek­trik süpürgeleri, üç grupta toplanabilir. Birinci grupta düşey hazrıeli'ler, ikinci­sinde şaryo veya kızak üzerine oturtul­muş yatay silindirli'ler üçüncüsünde de yer halılarının ve kilimlerinin tozunu almaya yarayan torbah'laryer almakta­dır.

Buluşuyla başlı başına bir endüstri da­lının doğmasına yol açan Robert Kim­ini saygıyla anmalıyız. Üzerlerine, te­mizliği yapılacak yere göre parçalar (dar, düz ya da boru biçiminde ve fır-çalı emiciler) takılabilen elektrik sü­pürgeleri sayesinde, hem büyük bir ko­laylık ve çabuklukla, hem de en sıhhi bir şekilde toz alma imkânı gerçekleş­miştir. Artık, her sabah pencerelerden silkelenen toz bezlerinin, balkonlara çı­karılıp pat-pat dövülen halıların man­zarasına elveda diyebiliriz. Hergün bi­raz daha kirlenen şehir havası hiç de­ğilse bu tozlardan kurtulmuştur.

elektrikli tras makinesi

Elektrikli traş makinesi, susuz ve sa­bunsuz traş olmayı sağlayan, kullanılı­şı kolay, emniyetli ve zevkli bir âlettir. Makinenin plâstik gövdesi içinde, kü­çük bir elektrik motoru vardır. Maki­nenin modeline göre, bu motor, bir bı­çak düzenini ileri geri çalıştırır ya da üzeri keskin ve kıvrık kanatlarla dona­tılmış bir kursu döndürür. Makinenin üst kısmında bulunan bir tarak, kılları dik tutmaya yarar ve böylelikle deriyi kesilmekten korur. Motor, akım gerili­mine göre ayarlanabilir.

 

dikiş makinesi

Dikiş makinesinde iğnenin deliği, dikiş iğnesindekinin tersine, iğnenin küt tarafında olmayıp, ucundadır. Makara­dan gelen iplik, bu delikten geçer. Makine çalışırken, iğnesi düşey yönde inip çıkar. Makinenin alt kısmında ise. içinde iplik sarılı bir masura bulunan bir mekik vardır. Makine çalışırken bu mekik iki yana gidip gelir. İğne aşağıya inip kumaşı deldiği zaman, mekikten gelen iplikle bir ilmik meydana getirir, yukarıya çıkınca da bu ilmiği sıkar. Bu hareketin tekrarlanmasıyle, dikiş ger­çekleşmiş olur.

Vantilatör

Rüzgâr gücüyle kanatları dönen yelde-ğirmeni ya da yel estikçe kendiliğinden ses veren rüzgâr harpı, bir çeşit almaç­tırlar. Tıpkı birer hava motoru gibi çalışırlar. Hava motorları tersinir ma­kinelerdir. Nitekim, hareketsiz duran bir havanın içinde, hava motoru ça­lıştırılacak olursa, durgun hava hareke­te geçer. Hava motoru hangi yönde dö­nüyorsa, hava akımı da o yönde gider, işte bu prensipten yararlanılarak, van­tilatörler yapılmıştır. Bunlar, bir elektrik motorundan sağla­dıkları mekanik enerjiyi, pervaneleriy-le hava akımına dönüştürürler. Aygı­tın üzeri, bir kazaya yol açmamak ama­cıyla, koruyucu bir kafesle örtülmüş­tür. Bazı vantilatörler, daha geniş bir alanı serinletebUmeleri için döner ek­senli yapılmıştır.

Endüstride, fabrikaların ve maden ocaklarının havalandırılmasında çok güçlü vantilatörler kullanılır. Vantilatörlerin pek çok çeşidi vardır: Çark kanatlı tekerleği olan tepkili van­tilatör, çok paletli bir pervanesi bulu­nan helisel ve oldukça kuv­vetli basınç sağlayan döner kompresör gibi...

Helisel vantilatörler, fabrikaların ve apartmanların havalandırılmasında işe yaradıktan başka, değişik hızdaki hava akımları altında makine, parçalarının sağlamlığının incelendiği körük takım­larında da kullanılırlar.

gaz sayacı

Havagazı sayaçları sulu vekuru olmak üzere iki çeşittir. Sulu sayaçlarda, ay­gıtın bir bölümü suyla doludur. Hava­gazı, sayacın küçük bölmeleri içinde­dir. Gaz harcandığı zaman, bu küçük bölmeler, gazın akışının etkisiyle, bir eksenin çevresinde ve bir bütün halin­de dönerler. Bu dönüşle birlikte, met­reküp bölüntülü sarfiyat göstergesi de çalışır.

Gaz bölmeleri, sayacın giriş ve çıkış ağızlarıyla nöbetleşe olarak bağlantdı-dır. Bu ağızlar o şekilde düzenlenmiş­tir ki, her defasında ağızlardan ancak birisi su yüzüne çıkar. Ağızların açılıp kapanması, bir hidrolik aygıtla gerçek­leşir. Sulu sayacın basit olmasına kar­şılık, bir sakıncası vardır: Aygıtın doğ­ru çalışması, içindeki suyun düzeyi­nin sürekli olarak aynı kalmasına bağ­lıdır. Oysa, buharlaşma sonucu, suyun düzeyi alçalacağından, sayaca, belirli zamanlarda su konulması gerekir. Kuru sayaçlarda böyle bir işleme ge­rek yoktur. Bunlarda sayaç bölmesi, gaz geçirmez bir hareketli körükle iki­ye ayrılmış bir kasadır. Bir dağıtım çek­mecesi aracılığıyla, bu bölmelerden bir tanesi sayaca giren gazla, öbürü ise sa­yacın çıkış ağzıyla bağlantılı durumda­dır. Gazın basıncının etkisiyle körük açılır ve bölmelerden biri boşalırken, öbürü gazla dolar. Boşalma sona erin­ce, aynı işlem bu defa tersine olarak tekrarlanır ve bu böylece sürüp gider.

elektrik anahtarı

Bugün evlerimizde, elimizin altında bulunan elektrik anahtarlarının çeşitli modelleri vardır. Bunların bir kısmı çevirilerek (bu model oldukça eskidir), bir kısmı üzerine parmakla basılarak çalışır. Bazıları duvarda değil, yumu­şak bir kordon üzerindedir. Elektrik anahtarının içinde bulunan, hareket edebilir bir iletken bakır par­çası, elektrik devresinin anahtara giren teli ile anahtardan çıkan teli arasında bağlantı kurar. Anahtar çevrilince ve­ya düğmesine basılınca, bu iletken par­ça, elektrik devresini açar veya kapar.

elektrik otomatiği

Elektrik otomatiği, binaların ve kori­dorların ortaklaşa kullanılan merdi­venlerini kısa ve belli bir süre için ay­dınlatacak şekilde kurulmuş bir elek­trik düzenidir. Bu düzen, birkaç daki­ka (genellikle üç dakika) boyunca ça­lışarak, binanın merdivenlerinden inip çıkan ya da koridorlarından geçen kimselere aydınlık sağlar. Elektrik otomatiğinin, bir eksen çevre­sinde salınan ve elektrik şebekesine bağlı, madensel çubuktan bir komütatörü vardır. Komütatörün bir" ucunda bir denkleştirme ağırlığı; öbür ucunda da, bir bobin üstünde asılı duran bir demir göbek bulunur. Komütatör ayrı­ca, çalışmadığı sürece kontağa yönel­miş bir madensel çubukla donatılmış­tır. Ve nihayet bu komütatör, gliserinli bir hidrolik fren pistonunun çubuğu­na, üstten eklemlidir. Elektrik otomatiğinin düğmesine basıl­dığı zaman, bobini besleyen devre ka­panır. Demir göbek o anda bobin tara­fından kapılarak bobinin içine girer. Aynı zamanda frenin pistonu yükselir; madensel çubuk aşağı inerek, karşısın­daki kontağa değer ve böylece, üzerinde lâmbanın bulunduğu devreyi kapa­yarak lâmbayı yakar. Denkleştirme ağırlığı ise, ilk, yâni düzen çalışmaya başlamadan önceki durumuna ağır ağır gelecektir, zira pistonun freni tarafın­dan yavaşlatılmaktadır. Frenin pistonu da, gerçekten engellenmiş durumdadır. Çünkü silindirin içindeki yapışkan sı­vıyı, silindirin çeperleri arasında ak­maya zorlamaktadır. Sıvının akış hızı yavaşlatılmakla, denkleştirme ağırlığı­nın başlangıçtaki yerine geliş hızı ya­vaşlatılır. Böylece, aydınlanma süresi­nin uzaması sağlanır. Bu süre. bir saat sisteminin dakikalara bölümlenmiş kadranındaki ibreyi çevirip, istenilen bölüntü üzerine getirilerek belirlenir.

elektrik sayacı

Elektrik sayacının küçük camından içeri bakacak olursak, alüminyumdan bir tekerlek görürüz. Evimizde bir lâm­ba yanıyorken, bu tekerlek ağır ağır döner; bütün lâmbaları yaktığımızda, tekerleğin hızla döndüğünü görürüz. Bu tekerlek, sayacın motoru olup, ekse­niyle, sayacın, üzerinde rakamlar bu­lunan kadranına bağlıdır. Motor, iki bobinin yarattığı alternatif akımlarla döner ve bir mıknatısın kolla­rı arasından geçer. Motorun dönüş hızı, sayacın bölüntülü kadranına iletilir ve böylece, harcanan elektrik akımının miktarı anlaşılır.

elektrik sigortası

Elektrikli araçları besleyen teller, ba-zan birbirlerine değebilirler. Elektrik akımı, böyle durumlarda, aracın rezis­tansına uğramadan, doğrudan doğruya bir telden öbürüne geçer. Tehlikeli Tûsa devreler işte böyle oluşurlar. Bu tür kazalar, elektrik sigortası dediğimiz devre-kesiciler sayesinde önlenir. Elek­trik sigortası, porselenden bir yalıtkan plâkanın iki ucu arasına yerleştirilmiş bir kurşun ya da kurşun-bakır karışı­mı telden meydana gelmiştir. Bu tel, yeğin bir elektrik akımının etkisiyle ergiyerek, devreyi keser.

termostat

Termostat, bir makinenin ya da bir ye­rin sıcaklığını önceden belirtilmiş bir düzeyde tutmayı sağlayan otomatik bir âlettir. Bugün buzdolabı, kalorifer, şof­ben, elektrik ütüsü gibi birçok elektrik­li ev eşyasını donatan termostatlar, ma­densel çubukların ısı etkisiyle genleş­mesi prensibine dayanılarak yapılmıştır. Meselâ, bir şofbende, haznedeki suyun sıcaklığı 95 santigrat dereceyi geçecek olursa, şofbenin termostat anahtarı oto­matik olarak açılır ve ısıtmayı sağlayan akımı keser. Suyun sıcaklığı 85 santi­grat derecenin altına düşünce de, anah­tar, yine otomatik olarak kapanır.

elektrikli yorgan

Bugün kullanılmakta olan elektrikli yatak ısıtacaklarının ilki, içi kum dolu ve üzeri yumuşak yünden bir kılıfla örtülü, madensel bir silindirdi, içinde bir elektrik rezistansı bulunan bu si­lindire, birkaç dakika alçak gerilimli akım verilir ve bu akım, araçta bir ısı birikimi meydana getirirdi. Bu ısıtıcı sayesinde, artık, yanma ya da yatağa su sızma tehlikesi kalmamıştı. Elektrikli yorganın rezistansı, yorga­nın iki yüzü arasına yerleştirilmiş amyant tellerle yalıtılmıştır.

kalorifer ve merkezden ısıtma

Kaloriferlerin ya da merkezden ısıtma döşemlerinin radyatörlerinde, ısı iletme aracı olarak dolaşan hava, su veya bu­har, daha önce bir ya da birkaç kazan­dan geçer. Bu sistemlerde, kazanlar kö­mür, mazot ve ağıryağ gibi yakıtlarla ısıtılır.

İlk merkezden ısıtma sistemlerinden birisi, sıcak hava kaloriferidir. Bu sis­temde ısıyla hafifletilen hava, borular­da kendiliğinden yükselerek, ısı ağız­larına ulaşır.

Çok büyük yapılarda, sıcak hava, ısıt­ma bataryaları ve kuvvetli vantilatör­lerle donatılmış, "aeroterm" denilen aygıtlarla ısıtılıp püskürtülür. Sıcak su dolaşımıyla sağlanan ısıtma­da, su kazanlardan geçen borularla radyatörlere ulaşır. Tesisatın en üst kısmında, iyice dolu bir genleşme haz­nesi vardır. Bu hazne, ısıtmanın düşük basınçta (suyun dolaşımı yalnızca yo­ğunluk farkıyla sağlanır) ya da yüksek basınçta (çok sıcak suyun dolaşımı pompalarla hızlandırılır) oluşuna göre açık havaya açılır veya kapanır. Ayrıca, ısı-yayımı yoluyla da merkezî ısıtma yapılabilir. Isı - yayımı, zemine ya da tavana gömülü, sıcak suyla bes­lenen, sarma] borular biçimindeki ısıt­ma yüzeyleriyle sağlanır. Merkezden ısıtma sistemleri, günden güne daha da merkezîleşme yolunda­dır. Modern merkezden ısıtma tesisle­riyle, bir kazan grubu sayesinde, blok yapıları toptan ısıtmak mümkün ol­maktadır.

Bir de kaloriferle konutlararası ısıtma vardır. Bu sistemde kalorifer şebekesi, tıpkı su, elektrik ve havagazı şebekeleri gibi, kilometrelerce uzaklıklara kadar yayılmakta ve ısıyı konuttan konuta dağıtmaktadır.

Sibirya'da, yer altında çok zengin sıcak su yatakları keşfeden Sovyetler, bu kaynaklardan, koca bir ülkeyi ısıtmada yararlanmak üzere projeler hazırla­maktadırlar. Bu projeler gerçekleşirse, söz konusu bölgede ısıtmayı çok ucuza mal etmek mümkün olacaktır.

 

elektrik sobası ve radyatörü

Elektrik sobası ve radyatörü, içlerine yerleştirilmiş elektrik rezistanslarının elektrik akımı tarafından ısıtılmalıyla çalışırlar. Yâni bu aygıtlarda elektrik enerjisi, ısı enerjisine dönüşür. Bu ısıt­ma araçları, genellikle alüminyumdan, çelikten ve dökme demirden yapılırlar. Elektrik sobaları, çalıştırılınca çabuk ısınan, buna karşılık, kendilerini bes­leyen elektrik akımı kesilince de ça­buk soğuyan aygıtlardır. Kapalı, ışımalı ve üfürmeli olmak üzere üç çeşittir­ler. Kapalı elektrik sobalarının ısıtma bobinleri bir mahfaza içindedir. Yâni içinden akım geçen bobinin ışığı, dışar­dan görülmez. Bunlar ısı-yayma yoluy­la sıcaklık verirler.

ışımali elektrik sobaları, ısı yansıtma yoluyla ısıtırlar. Bu sobalarda ısı, ma­denden ve parlak yüzeyli bir yansıtaçla istenilen yöne yansıtılır. Üfürmeli elektrik sobaları ise vantila­törlüdür. Sobanın içindeki vantilatör, arkadan emdiği havayı, önünde bulu­nan rezistanslara doğru üfler. Görünür ışıklı elektrik sobalarının en yaygınları, parabol biçimindeki elek­trik sobalarıdır.

Elektrik radyatörleri ise, ısıbiriktirmeli araçlardır. Bunların içinde sıcak su yerine genellikle sıvı yağ dolaşır. Bu tip radyatörler, sıcaklıklarını uzun süre devam ettirirler.

kibrit

ilk kibritler, ince ve küçük odun çöp­lerinin eritilmiş kükürt içine batmlıp çıkarılmasıyla yapılmaktaydı. Bunları tutuşturabilmek için, yanmakta olan bir başka cisimle temas ettirmek gere­kiyordu.

Kimyasal kibritler ise, geçen yüzyılın başında ortaya çıktı. Bunlar da ancak zaçyağına batınlarak alev alabildikle­rinden, tehlikeliydiler. Kibrit yapımın­da beyaz fosforun kullanılması ise, bu maddenin zehirleyici olması bakımın­dan sakıncalıydı.

Bugün, milyonlarca insan arasından acaba kaçı, bu dikdörtgenler prizması biçimindeki kibrit çöpünün başında hangi maddenin bulunduğunu ve kutu­nun kenarına sürtülür sürtülmez ne­den alev aldığını doğru olarak bilebi­lir? Gerçekten de kibrit başı, oldukça karışık bir bileşimden meydana gel­miştir. Önceden parafinlenen kibrit çöpünün baş kısmında, genellikle şu beş maddenin karışımı bulunur: Po­tasyum klorat, mangan dioksit, potas­yum bikarbonat, antimon sülfür ve cam tozu... Bileşimi böyle olan kibrit­ler emniyetlidirler; bunlar, kükürt başlı kibritler gibi, herhangi bir sert düzeye sürtülmekle tutuşmazlar. Bun­ların yanabilmesi için, kibrit kutuları­nın yanlarında bulunan bir sürteceğe gerek vardır. Bu sürtecek, üzerine kır­mızı fosfor ve cam tozu yapıştırılmış bir zımpara kâğıdından yapılmıştır.

sifon

Sifon, kanalizasyona boşaltılması gere­ken suyun gitmesine engel olmaksızın, boşaltım borusundaki kötü havanın yukarı çıkmasını önler. Dikkat edilirse, lavaboların ya da tuva­let küvetlerinin altlarındaki boruların U biçiminde kıvrık oldukları görülür. Borunun bu kıvrık kısmını dolduran su, hepimizin bildiği bileşik kaplar kanunu gereğince, sürekli olarak den­gede kalır. Bir tıkaç ödevini gören bu su boşalır boşalmaz, yerine yenisi dolar. Bir kap içinde bulunan sıvıyı, kabı eğ­meden bir başka kaba aktarmak veya bir akvaryumun suyunu değiştirmek için de bir başka çeşit sifondan yarar­lanılır. Bir lâstik hortum, li biçimine getirilir. Hortumun bir ucu, boşaltılacak kabın içine daldırılır. Hortumun içi sıvıyla dolunca, diğer ucu da doldu­rulacak kaba sokulur veya boşa akıtıl­mak üzere bırakılır. Ancak, aktarma işi yapılırken, boşaltılacak kabın, dol­durulacak kaba oranla yüksekte olması gerekir.

Bir de soda sifonu vardır ki, bazı içki­leri sulandırmakta kullanılır. Bu, ka­lın camdan bir şişedir. Sifon şişesi ba­sınç altında karbonik asitli suyla dolu olduğundan, madensel bir mahfaza ile kaplıdır. Üzerinde bir işletme kolu bu­lunan madensel bir conta, şişenin ağ­zını kapar, işletme kolu, düşey olarak şişeye dalan ince bir borudan, suyun dışarı fışkırmasını sağlar.

mazot sobası

Bu soba ham petrolün damıtılmasından elde edilen ve mazot denilen sıvı yakıt­la çalışır.

Mazot sobası başlıca şu kısımlardan meydana gelmiştir. İçinde hava ve yakıt karışımını alan bir brülörün bu­lunduğu yanma haznesi, yanmış gaz­ları boşaltmaya yarayan bir boru, yü­zeyinde yanıcı gazlar dolaşan ve bu yüz­den çevresinde sıcak hava bulunan bir ısı değişici, ısı değişiciye soğuk hava sağlayan bir soğuk hava haznesi... So­ğuk havanın emilmesini ve dumanın boşaltılmasını vantilatörler sağlarlar.

püskürgeç

Püskürgeç, sıvıları küçücük damlacıklar halinde püskürtmeyi sağlayan bir âlet­tir. Pek çok çeşidi vardır. Kabının bi­çimi ve yapıldığı madde, kullanıldığı yere göre değişir. "Tulumba" veya "pülverizatör" denilen püskürgeçler, genellikle tarımsal ilâçları ve kimyasal sıvıları püskürtmeye yarar. Kadınların tuvalet eşyası olarak kullandığı püskür­geçler ise, kolonya gibi hoş kokulu sıvı­ları püskürtmek içindir. Püskürgecin içinde, ince-uzun iki boru vardır. Bun­lardan biri kaptaki sıvıya basınç verme­yi, öbürü ise basınçlı sıvıyı dışarı gön­dermeyi sağlar.

Tuvalet sifonu

gürültülü olmasına gürültülü bir araçtır ama, onun yararı­nı kimse inkâr edemez. Merak edip evi­nizdeki sifonun içine bakacak olursa­nız, ustaca bir düzenle karşılaşırsınız. Haznenin içinde madenden bir çan ve lâstik ya da plâstik, top biçiminde bir şamandıra bulunur. Çan,kaldıraç ödevi gören bir çubukla, dıştaki zincire bağlı­dır. Hazne suyla doluyken, bu çan, haznenin alt kısmındaki sifon borusu­nun ağzına oturmuş durumdadır. Ça­nın ağız kısmı, su sızmasını önleyecek bir lâstik ya da plâstik conta ile dona­tılmıştır. Zincir çekildiği zaman, çan kalkar ve su, açık kalan sifon borusun­dan, tuvalet küvetine boşalır. Şamandıraya gelince, o da, kaldıraç ödevini gören bir başka çubukla, sifo­nun doldurma musluğuna bağlıdır. Haz­ne doluyken, şamandıra, suyun üstün­de yüzer durumdadır. Zincir çekilip de haznenin suyu boşalmaya başlayınca, suyun seviyesiyle birlikte şamandıra da alçalmaya yüz tutar ve bu arada sifonu doldurma musluğunu açar. Zincir elden bırakılınca, çan tekrar aşa­ğıya inip sifon borusunu tıkayacağın­dan, hazne yavaş yavaş dolmaya ve şa­mandıra da suyla birlikte yükselmeye başlar. Haznedeki su azamî seviyeye ge­lip, şamandıra da yükselebileceği kadar yükselince, sifon musluğu kapanır ve sifon, ağzına kadar dolu olarak, kulla­nılmaya hazır duruma gelir.

termometre

Havanın sıcaklığını ölçmeye yarayan civalı termometre, içinde bir miktar civa bulunan bir cam tüpten meydana gelmiştir. Santigrat, Reaumur ve Fah-renheit olmak üzere üç çeşit termomet­re vardır. Bir santigrat termometresini derecelendirmek için, civalı tüp önce, kaynamakta olan, yâni 100 santigrat derecedeki suyun buharına tutulur. Ci­vanın ısınarak genleşmesiyle, tüpteki seviyesi yükselir ve bir noktada durur. Bu nokta, sabit 100" noktası olarak tespit edilir. Ancak, bu iş yapılırken, hava basıncının belli değerde olması gerektir. Bu da 76 santimetrelik civa sütununun basıncına eşittir. Daha son­ra, sabit 0" noktası belirlemek üzere, tüp, erimekte olan buza daldırılır. Bu defa da soğuğun etkisiyle hacmi küçü­len civa, tüpte alçalır ve belli bir dü­zeyde durur. Bu düzey de sabit 0° nok­tasıdır. Geriye, sabit 100° noktası ile sabit 0° noktası arasındaki mesafeyi 100 eşit bölüme ayırmak kalır. Bu bölün­tüler, incecik çizgilerle tüpe işlenir. Derecelendirmeye 0" den itibaren alta doğru de devam edilir. Reaumur ve Fahrenheit termometrele­ri daha değişik birimlerle derecelendi-rilmiştir. Reaumur termometresinde donma noktası (0) olduğu halde, kay­nama noktası (80) olarak tespit edil­miştir. Fahrenheit termometresinde ise, donma noktası (32), kaynama noktası (212) kabul edilmiştir

higroskop

Higroskop, havanın nemini gösteren bir meteoroloji âletidir. Kapüsen-hig-roskobunu belki de görmüşsünüzdür. Âlet, tahtadan biçilmiş bir kapüsen papazı figürünün arkasına gizlenmiştir. Hava nemliyken, papazın kukuletesi başında durur, hava kuruyken kukule-te kalkar. Bu hareket, nem etkisiyle uzayan bir bağırsak teli aracılığıyla sağ­lanır. Bundan başka, saç telleri de nemli havada uzama özelliği gösterdik­lerinden, bir çeşit higroskop olan higro­metrelerde kullanılırlar. Higroskoplar­da, ayrıca, nemlenince renk değiştiren maddelerden de yararlanılır.

Sarkaçlı saatin sarkacının ucunda, bir vida vasıtasıyla yükseltilip alçaltılabilen bir ağırlık vardır. Saat, bu ağırlığın yük­seltilip alçaltılmasıyla şöyle ayarlanır : Saat geri kabyorsa, ağırlık yukarı, ileri gidiyorsa, aşağı alınır. Böylelikle sar­kaç, bir çeşit "dengelik" ödevini görür. Kol saatleriyle kronometrelerin çalış­masını sağlayan, çelikten bir sarmal yaydır. Bu kurulabilen yayın dış ucu, sabit bir noktaya; öbür ucu da bir ek­sene bağlıdır. Bu eksen, kendi çevre­sinde döndürüldüğü zaman, yayı kurar.

Yay boşanırken, saatin çalışmasını sağ­lar. Sarkaçlı saatteki sarkaç gibi, kol saatindeki sarmal yay da dengelik öde­vini görür.

Her çeşit saatte bulunan diğer bir önemli parça da "saat maşası" dır. Saat maşası, bir yandan düzengece, öbür yandan da çarka bağlıdır. Saat maşası, çarkın aynı yöndeki sürekli hareketini, düzengecin ve sarmal yayın karşıt ha­reketi haline dönüştürür. Düzengecin her salınımında, saatin maşası, çark­tan bir diş atar.

guguklu saat

Guguklu saat, özellikle Fransa'nın do­ğusunda, isviçre'de ve Almanya'da yapı­lan, köy üslûbunda, cicili bicili, sevimli bir "ağırlıklı saat" türüdür. Saatin iki ağırlığı, geleneksel olarak çam kozala­ğından yapılır.

Guguklu saatteki otomat kuşun meka­nizması, ses çarkıyla birlikte dönen ve birtakım kaldıraçları harekete getiren bir kamalı çarktan meydana gelmiştir. Kaldıraçlar bir yandan iki körüğe, öbür yandan da, tüneği üzerinde den­gede duran kuşa bağlıdır. Saatin çalma vakti gelince, otomat kuş, açılan bir kapıcığı kendisi ile bir­likte sürükleyerek, düzenli bir şekilde, çabuk çabuk ilerler. Sonra bir tel, ku­şu, kuyruğundan kaldırarak, onun öne doğru eğilmesini sağlar. Kuşun ağzına bağlı bir başka tel de, gagasının açıl­masını temin eder.

elektrikli saat

Bu sırada kaldıraçlar, kamalı çarkın üzerine kaçarlar; her biri ayrı perde­den bir ses çıkaracak şekilde yapılmış iki körük de, hemen birbiri ardından kapanıverir ve o arada, ormanlarda gu­guk kuşlarından duyduğumuz ya da Beethoven'in ünlü Pastoral Senfonisin'-de dinlediğimiz sesleri çıkarır. Tahtadan yontulmuş minik kuş, saat başını bildirme görevini bitirince, usul­ca yerinden doğrulur ve üzerine kapa­nan kapıyı da beraberinde sürükleye­rek, gözden kaybolur.

ağırlıklı saat

Bugün artık antika bir eser gözüyle bakılan ağırlıklı saat, camlı yüksek mahfazası ve bu mahfazanın içinde ça­buk çabuk salınan, pırıl pırıl bir dolu­nay biçimindeki bakırdan dengeliğiyle gerçekten çok zariftir. Mekanik saatçi­lik çağı, ağırlıklı saatle başlamıştır. Bu tür saatin hareketini sağlayan, bir si­lindire sarılı zincirin ucundaki ağır­lık, zincirin boşalmasına yol açarken, silindiri de döndürür. Silindirin dönü­şüne bağlı olarak, düzenli bir biçimde salınan dengelik, akrep ve yelkovanın hareketlerinin eşzamanlığım sağlar.

calar-saat

Çalar - saat, çalar düzeni olan bir saat­tir. Bu saatin kadranında, akrep ve yel­kovandan başka, incecik bir çalar ibresi vardır. Saatin çaları kurulacağı zaman, bu ibre, çaların çalması istenilen saate getirilir. İlk ağırlıklı çalar - saatler, Al­manya'da, 16'ncı yüzyılda yapılmaya başlanmış ve daha sonra, ağırlığın yeri­ni zemberek almıştır. O zamandan be­ri, çeşit çeşit biçimleri ve sesleri olan çalar - saatler yapılmıştır. Bugün, oto­matik olarak bir lâmbayı yakan, bir ocağı ısıtan, bir müzik dolabını çalıştı­ran çalar - saatler vardır.

Elektrikli saatin diğer saatlerden başlı­ca üstünlüğü, kurulmaya lüzum göster-memesidir. Bu saatin dengeliği, doğru­dan doğruya bir pilin beslediği bir elek­tromıknatısla işler. Dengeliğin her salı-nımında, akım, bizzat dengelik tarafın­dan, devirli olarak kesilir. Çarklar dü­zeninin hareketini bu dengelik sağlar. Elektrikli saatlerin pek çok çeşidi var­dır. Doğrudan doğruya elektrik şebeke­sine bağlanan elektrikli saatlerin içinde bir küçük motor bulunur. Bu motor, saatin mekanizmasını çalıştıracak yayı sürekli olarak kurulu tutar.

düdüklü tencere

Bilindiği gibi, su, normal atmosfer ba­sıncı altında, 100 santigrat derecede kaynar. Ancak, bir sıvının kaynama derecesi, basınçla bir miktar daha yük­seltilebilir. Basıncı yükseltmek için de kapalı bir kap kullanmak yeterlidir. İşte. Fransız fizikçisi Deniş Papin'in 1681 yılında yaptığı ve <I>basınçlı tencere </I>adını verdiği tencere, bu prensibe da­yanıyordu.

Basınçlı tencere, ünlü bilginin de iddia ettiği gibi, yemekleri çok kısa bir süre

içinde ve az masrafla pişiriyor, en kart sığır etini bile, en körpe kuzu eti ka­dar yumuşak hale getiriyordu. Papin'-in tenceresi, sımsıkı kapatılabilen ve kuvvetli ateşin üzerine oturtulduğun­da, içindeki şiddetli basınca dayanabi­lecek güçte olan bir demir silindirden ibaretti. Papin, buna, yine kendi bu­luşu olan bir emniyet supabı da ekle­mişti.

İşte. bugün mutfaklarımızda kullanı­lan ve yemek pişirmeyi çabuklaşlıran düdüklü tencerenin esası bu basınçlı tenceredir.

Bu tür tencereler, ayrıca, ameliyat âletlerinin kaynatılarak sterilize edil­mesinde de yaygın şekilde kullanılmak­tadır.

asansör

Asansör, insanları veya yükleri, yüksek yerlere dikine indirip çıkarmaya yara­yan bir makine düzenidir, ilk asansör, 1867*de Fransız mühendisi Edoux tara­fından yapılmış olup suyla çalışıyordu. Hareket enerjisini sudan alan bu hidro­lik asansör'ler, Avrupa'nın bazı büyük şehirlerinde hâlâ mevcuttur. Edoux'dan sonra, yapımcılar, asansörleri çalıştır­mada, tazyikli havadan ve elektrikten yararlanmayı düşündüler. Bugün yay­gın bir şekilde kullanılmakta olan elek­trikli asansör,1889'da Paris'te ortaya çıkmıştır.

Çağımızın asansörlerinde, kabin, bir elektrik motorunun çalıştırdığı vinç üzerine sarılan kablolara asılı olarak hareket eder. Bu vinç, hız kesici düzen­ler ve elektromagnetik frenlerle dona­tılmıştır. Asansörün kabini ile karşı ağırlığının yer değiştirdikleri kapalı bölmeye kafes adı verilir. Kabinin ve karşı ağırlığın dikine hareketini yöne­ten kılavuz raylardır. Çelikten yapılma, yuvarlak kollardan ibaret bu raylar, ka­fese gömülüdür.

Asansörün emniyet takımı, kapıların otomatik kapanmasını sağlayan kilit­lerden ve kabinle karşı ağırlıkların ray­lar üzerinde durmasını sağlayan pa­raşütten ibarettir. Bu sayede, aşırı hızla inişler frenlenir, askı düzeninin kop­masından doğacak tehlike önlenir. Ma­nevra takımı ise, asansörün kullanılır masına aracılık eder.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder