Deprem, yer kabuğunun derin katmanlarının kırılıp yer değiştirmesi veya yanardağların püskürme durumuna geçmesi nedeniyle oluşan ve yeryüzünden hissedilen sarsıntıdır. Dünyanın çeşitli ülkelerinde ve ülkemizde pekçok can ve mal kaybına yol açan depremler,bize, yerin derinliklerinde boyuna esrarlı tabiat olaylarının meydana geldiğini ve yer kabuğunun da pek sağlam olmadığını göstermektedir. Deprembilim uzmanları, yer sarsıntılarını önceden tespit etmek için sismograf (depremyazar) denilen cihazlardan
yararlanırlar. Sismograflar, fizikteki süredurum prensibine dayanırlar. Bir sismograf, temel olarak yere bağlı sağlam duvardan bir destekle bu desteğe tespit edilmiş ağırlıklı bir sarkaç sisteminden kuruludur. Bir yer sarsıntısı meydana geldiği zaman bu sarkacın dayanağı, belirli bir yönde, bir itiş hareketine mâruz kalır. Ancak bu dayanağın süredurumu nedeniyle sarkaç kütlesi, ilk durumunu korumaya yöne
lir. Böylece yerin hareketi, sismograf çatısının yerini, süreduran kütleye oranla değiştirir. Çatının yer değiştirme hareketleri de çeşitli usullerle yazılır. Bu yazılar—depremin merkez denilen en şiddetli noktasıyla odak adı verilen depremin başlangıç noktasını tespit etmeye yararlar.
Son derece hassas bir sismograf, Fransa'da, Yves Rocard tarafından gerçekleştirilmiştir. Bu sismograf da asılı madensel kütle prensibine göre çalışır. Ancak hareketleri mekanik bir şekilde iletmez. Söz konusu sistemin tek sakıncalı yanı, kullanılışındaki zorluktur. Zira aygıt, insanoğlunun sebep olduğu sallantıları bile kaydeder... İlk bakışta pek karışık görünen sismograf yazılarını okuyabilmek için elektronik makinelere başvurmak gerekir. Bu okumadan sonra depremin son derece küçük ve doğal bir yer sarsıntısından mı ibaret olduğu: yoksa uzakta meydana gelen bir nükleer patlamanın doğurduğu "dalga"dan mı meydana geldiği anlaşılır. Hattâ sarsıntının veya patlamanın yeri dahi kesinlikle tespit edilebilir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder