Amerikalı bilim ve devlet adamı Ben-jamin Franklin, yaptığı bir sürü deney sonunda, yerle bağlantısı olan sivri madenî uçların, çevrelerindeki elektrikli cisimlerin elektrik yüklerini çekip boşalttıklarını görerek, yıldırım siperini icat etmiştir.
Bu icat, bütün dünyada bomba gibi patlamış ve moda dünyasını bile etkilemişti. O kadar ki bazı büyük şehirlerde, zarif kadınlar, sivri uçlarına yerde sürünen birer zincir takılı şemsiyelerle dolaşmaya başlamışlardı. Yıldırımların zararını önlemeye yarayan yıldırım siperi, yapıların tepesine yerleştirilen ve üstünde bakır veya platinden bir sivri uç bulunan 5-10 metre uzunluğunda bir demir çubuk ve bununla toprak veya içinde su bulunan bir kuyu arasına çekilmiş bakır telden ibaret bir aygıttır.
Prensip olarak bir yıldırım siperinin etki alanının çapı. o yıldırım siperinin yerden yüksekliğine eşittir. Yıldırım siperi görevini en mükemmel - şekilde yapabilecek olan düzen. Faraday kafesi'dir. Çağımızın betonarme yapılarında bu düzen kendiliğinden gerçekleşmektedir. Otomobil ve uçak gövdeleri de madenden yapıldıklarına göre yolcuları yıldırımın zararından koruyacak birer Faraday kafesi niteliğini taşırlar. Bilindiği gibi, yıldırım, buluttan buluta veya buluttan, yere elektrik boşalmasıdır. Bu olay sırasında apansız ve kırık çizgi biçiminde çakan geçici parıltıya da şimşek adı verilir. Şimşek olayı sanıldığından çok daha karmaşıktır. Önce üç, dört, bazan daha fazla sayıda ve saniyenin yüzde biri kadar arayla gözle görülmeyen, kısmî boşalmalar meydana gelir. Kısmî boşalmaların hepsi de öncekilerin yolunu izlerler. Bu öncü boşalma çizgilerinin sonuncusu, yerden 100-150 metre kadar yükseklikteki bir seviyeye varınca aşağıdan yukarıya çıkarak kendisini karşılayan elektrik boşalmalarıyla bağlantı kurar. İşte o anda, dönüş çizgisi denilen, 100.000 amper şiddetindeki elektrik akımıyla yüklü ve gözle görülür parıltı oluşur. Bu demektir ki fırtınalı havalarda etrafı ışığa boğan şimşekler, sanıldığı gibi yere düşmezler, tersine göğe doğru • yükselirler
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder