Çok eski çağlardan beri, uçmayı arzu eden insanoğlu, bu amaçla, önce kuşları taklit etmeyi düşünmüştür. Avrupa Rönesans'ının büyük sanatçısı Leonardo da Vinci, not defterine şöyle yazmıştı: "Görüyorum ki, ağır kartalın kanat çırpması, onu havada tutuyor..." Ne var ki, havadan, ağır bir cismi ilk defa uçurmayı başararak, "uçakçılığın babası" adına hak kazanan insan,
isimli Fransız mühendisi olmuştur. Ader, daha çocuk denilebilecek yaştayken, bir insan ağırlığını taşıyabilecek güçte bir uçurtma yaptı. Daha sonra, icat ettiği mikrofon ve tiyat-rofon âletleri sayesinde zenginleşince, Auteuil'deki evinin bahçesine çekildi ve orada, her cins kuşu ve yarasayı besleyip, bunların uçuş sırlarını öğrenmeye koyuldu. Ader'in gözlemleri ve araştırmaları, 9 Ekim 1890 tarihinde mey-vasını verdi. Mucit, o gün Seine-et-Mar-ne'daki Armainvilliers Şatosu'nun bahçesinde, iki yardımcısıyla iki bahçıvanın gözleri önünde, "Eole" adını verdiği uçağının denemesini başarıyla yaptı. Bir pervanesi, bu pervaneyi döndüren bir buharlı motoru ve 14 metre genişliğindeki açılır kapanır kanatlarıyla, "Eole", dev bir yarasayı andırıyordu. Bu ilk uçak, 50 metre yüksekliğe kadar çıkarak, tarihe geçen bir olay yarattı. Ader'in daha sonra yaptığı iki deneme, ne yazık ki başarısızlıkla sonuçlandı. 1896'da, Amerikalı Langley tarafından yapılan pervaneli ve buharlı motorla çalışan uçak, beklenen sonucu vermiştir. İlk benzin motorlu uçağı gerçekleştirmek şerefi ise, Wilbur ve Orville Wright adlarındaki iki kardeşe aittir. Uçak, hareket gücünü ister pervanesinden, ister tepkili motorundan alsın, dengesini, taşıyıcı yüzeyleriyle, yâni kanatlarıyla sağlar. Şöyle ki: Hava, uçağın hareketlerine karşı bir direnç gösterir; kanatlar da bu dirence karşı, uçağın ağırlığına eşit olan bir güç yaratarak, dengeyi gerçekleştirirler. Uçakçılığın ilk dönemlerinde, uçaklar, tek kanatlı, çift kanatlı, üç ya da daha fazla kanatlı olabilir ve kanat sayılarına göre adlandırılırlardı. Günümüzde uçaklar hep tek kanatlı olduklarından, böyle bir sınıflandırma da ortadan kalkmıştır. Ancak, kanatlar, uçak gövdesindeki yerlerine göre alçak, orta ve yüksek diye isimlendirilmektedir. Uçağın gövdesi, yükü taşıyan bölümdür ve kanatları, kuyruk bölümündeki kanatçıklara bağlar. Bu kanatçıklardan biri dikey, öbürü yataydır. Bazı uçaklarda yatay kanatçık bulunmaz. Arka kanatçığın görevi, uçağın yalpalamasına engel olmaktır. Kumanda kabini, gövdenin ön kısmındadır. Pilot yeri ile kumanda tablası, birtakım ölçü âletleri ve yerle bağlantıyı sağlayan telsiz burada bulunur. Kumanda kabininin ardındaki kısım ise, uçağın cinsine göre değişir. Yolcu uçaklarında koltuklar ve kamaralar bu bölümde yer alır. Savaş ve nakliye uçaklarında ise, bu kısım, göreceği hizmete göre düzenlenmiştir. Uçağın yakıt depoları, savaş uçaklarında bomba ve roketler, genellikle kanatlardadır. Dümenleri ise arka tarafın-dadır. Bu dümenlerden bazıları uçağın dengesini sağlar, bazıları da yönünü ve pozisyonunu belirler. Çok yüksekten uçuşlarda, yükselti nedeniyle havanın yoğunluğu azaldığı ve dolayısıyla solunum zorlaştığı için, uçağın içindeki hava basıncının, dışardaki atmosfer basıncına üstün olması sağlanmıştır. Böylelikle, uçaktakilerin oksijen maskesi takmalarına gerek kalmaz.
Günümüzde çok gelişen havacılık sayesinde, hem hava ile ulaşım büyük bir Önem kazanmış, hem de hava kuvvetleri ön plâna geçmiştir. Özellikle jet motorlu yâni tepkili uçaklar, hız ve mesafe kavramlarında devrim yaratmışlardır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder